Marmarakoza

  • Ana Sayfa
  • Hakkımızda
  • Hizmetlerimiz
    • Muhasebe ve Mali İşler
    • Kurumsal Mali Müşavirlik ve Danışmanlık
    • Finansal Yönetim
    • Mali Denetim
    • Eğitim
    • Çözüm ve İş Ortaklı
  • Yönetici Ekibimiz
    • Mehmet Güçlü
    • Ahmet Muhtar Alçiçek
    • Erdinç Gençer
  • Seminerler
  • İlanlarımız
  • İletişim
İŞBAŞVURU
  • Home
  • Sirküler & Makaleler
  • Şöhret: Afet mi, Nimet mi?

Şöhret: Afet mi, Nimet mi?

10 Haziran 2025 / Published in Sirküler & Makaleler

Şöhret: Afet mi, Nimet mi?

Şöhret: Afet mi, nimet mi?

 

“Şöhret” kavramı ile “bilinirlik” birbirine yakın gibi görünse de aralarında önemli farklar vardır.

Bilinirlik, bir kişi, marka ya da kurumun ne kadar tanındığını ifade eder; olumlu ya da olumsuz bir çağrışım içermez.

Oysa şöhret, bu bilinirliğe duygusal bir boyut katar: hayranlık, takdir ya da nefret gibi toplumsal duygularla şekillenir.

Şöhretli olan kişi mutlaka bilinir, ama bilinir olan her zaman şöhretli değildir.

Sıklıkla duyduğumuz “şöhret afettir” sözü, gerçekte ne kadar doğrudur?

 

Afet olarak şöhret

Hadislerden hareketle alimler, mal ve şöhret tutkusunun kişiye verdiği zararın, aç kurtların bir sürüye verdiği zarardan daha fazla olabileceğini söyler.

İmam Gazali, “taşımadığı bir vasıfla kendini halka sevdirmeye çalışmanın haram” olduğunu özellikle vurgular (1).

Nefsin dürtüsüyle şöhret arayışı, helal-haram, ahlaki-ayıp sınırlarını aşma riskini doğurur.

İnsan, içindeki takdir görme ve üstün olma arzusuna kapıldığında, dini değerleri bile bir araç haline getirebilir. İşte bu durumda şöhret gerçekten bir afete dönüşür.

Bu afetin ortaya çıkardığı başlıca zararlar:

  • Mahremiyet kaybı: Şöhretli kişi artık özel hayatını kaybeder; her hareketi mercek altındadır. Bu durum stres, baskı ve yabancılaşma yaratır.
  • Güvensizlik ve yalnızlık: Gerçek dostlukla çıkar ilişkilerini ayırmak zorlaşır. İnsanlar sizi siz olduğunuz için mi, yoksa sahip olduklarınız için mi seviyor?
  • Gerçeklikten uzaklaşma: Toplumun kişiden beklediği “rol” ile kendi gerçekliği çatışabilir. Bu da içsel bölünmeye, kimlik karmaşasına neden olur.
  • Psikolojik yıpranma: Sürekli eleştirilmek, dedikodulara maruz kalmak, göz önünde yaşamak; zamanla depresyon ve kaygı bozukluklarına yol açabilir.
  • Geçiciliğin travması: Şöhret gelip geçicidir. Bugün alkışlanan kişi yarın kolayca unutulabilir. Bu düşüş, hazırlıksız biri için yıkıcı olabilir.
  • Riya ve kibir: Şöhret, kişinin iç dünyasında riya (gösteriş) ve kibir gibi manevi hastalıkların kök salmasına neden olabilir. Bu hastalıklar, özellikle dini duyarlılığı yüksek bireylerde daha derin yaralar açar.

 

Riya ve kibirle gelen manevi yıkım

Şöhret, şöhret tutkununu sinsi bir şekilde esir alır. Şöhretin esiri olan kişi riya ve kibir hastalığına müptela olur.

En tehlikelisi, alimlerin şeytanın sağdan yanaşması olarak tarif ettikleri tarzda ortaya çıkan riya ve kibir hastalığıdır.

Allah yolunda mesafe alanlar, “hayır yapmak, amel ve ilim peşinde koşmak” gibi görüntülerle halk nazarında kabul görme, kendisine saygılı gözlerle bakılması gibi hareketlerin zevkini tatmaya başlar, kendilerini Allah’a bağlı, ibadetten ayrılmayan biri olarak göstermeye başlar, hayır ve ibadetlerini yaratanın değil de yaratılanların görmesi için gayret eder, halkın övgüleriyle coşarlar (1).

Nefsin ve şeytanın bu tuzağına düşenler için; “günahları bırakmak, sürçmemek için dikkat etmek kendisine hafif gelir, bunları basit şeyler olarak değerlendirir, bunlardan çok rahat uzaklaşır, iç dünyasında lezzetlerin en güzelini tattığı, şehvetlerin en yamanını algıladığı için sürekli ibadetin sıkıntısını çok rahat göğüsler. Bu zavallı bu durumda Allah ile yaşadığını, ona hoşnut kalacağı ibadetler sunduğunu zanneder. Halbuki o güçlü ve nüfuz sahibi akılların bile idrakten acze düştüğü, göremediği bu gizli şehvetiyle yaşamaktadır. (1)”

Mal sevdalısı kölelere sahip olmak istediği gibi; itibar aşığı, mevki tutkunu da çeldiği gönüller aracılığıyla özgür insanları köle gibi kullanmak ister hatta mevki sahibinin amaçladığı kölelik maddi kölelikten çok daha yamandır. Çünkü bilinen maddi kölelik zorla sağlanan bir olgudur, köle doğası gereği hep gocunur, serbest bırakılsa, özgürlüğü verilse hemen bağlılık göstermekten sıyrılır.  Mevki sahibi gönülden bağlılık ister, hür kişilerin maddeten ve manen, kayıtsız şartsız kendisine bağlanmalarını arzular, mevki sahibinin istediği kölelik mal sahibinin beklentilerinden çok fazladır. (1)”

 

Nimet olarak şöhret

Yeme, giyim ve barınma nasıl bir zorunluluk ise halk ile birlikte yaşamak için alt seviyede de olsa bir itibar gereklidir. Kişinin kendisini gönülden seven dostlara, yakınlara, çalışanlara, amirlere sahip olmayı istemesi insanın fıtratında vardır.

Şöhret de mal ve para gibi hedeflere ulaştıran bir araçtır. Burada dikkat edilecek husus şöhretin vasıta olarak bilinmesi, amaç haline getirilmemesidir.

Kişinin kendinin ve başkalarının haklarını korumak, istihdam imkanları oluşturmak, hayır, hasenat yapmak, iyi yemek, iyi giyinmek, iyi evlerde oturmak, rahat yaşamak, milletine, ailesine, dindaşlarına, insanlığa hizmet etmek için gerekli olan şöhrete sahip olmayı istemesi takdire şayandır. Bu niyetle şöhrete kavuşurken, kimseye haksızlık yapmaz, riya ve kibir hastalığına düşmezse şöhretini doğru yolda kullanıyor demektir (1).

Bu konuda Kur’an’da adı geçen iki müşahhas örnek Hz. Süleyman (AS) ve Hz. Yusuf (AS) dır. Her ikisi de şöhret sahibi olup, şöhretlerini hak ve adalet üzere kullanmışlardır.

 

Şöhreti nimet kılmanın şartları

Şöhretin nimet olabilmesi için şu temel ilkelere uyulmalıdır (2):

  • Topluma yararlı misyon ve vizyon sahibi olmak.
  • Etik değerlere bağlılık.
  • Ahlak dışına çıkmayan seviyeli rekabet.
  • Adalet ilkesine sadakat.
  • İnsana ve temel insan haklarına saygılı olmak, her türlü haksızlıktan kaçınmak.

…

“Şöhret afettir” sözü, yüzeysel değil; derin bir uyarıdır.

Tıpkı bir neşter gibi… Ehlinin elinde hayat kurtarır, zalimin elinde felakete yol açar.

Nefsine esir olan biri için şöhret hem kendisine hem çevresine zarar verirken, Hak ve halk için yaşayan biri için şöhret bir hizmet aracıdır.

Afeti mi nimeti mi tercih edeceğini kişinin niyeti, ahlakı ve iradesi belirler.

 

(1)İmam Gazali. İhya’ul Ulum’id-Din. Çev: Sıtkı Gülle. Huzur Yayınevi. İstanbul-1998. S: 623-662.

(2) Murat Tali. Başarıya Giden Yolda Hırs, Ego ve Toplumsal Etkiler: Erdemli Bir Başarı Mümkün mü? HBR Türkiye. 25.10.2024.

RAŞİT YILDIRIM

Yönetim & Denetim Danışmanı

What you can read next

Sağlıklı ve uzun ömürlü şirketler nasıl kurulmalı?
BÖYLE GELMİŞ DİYE BÖYLE Mİ GİDECEK?
Korkuları yönetmek

İlanlarımız

  • MUHASEBE VE FİNANS SORUMLUSU03/06/2024
  • MUHASEBE YARDIMCI PERSONELİ23/05/2024
  • Denetçi Yardımcıları Aramaktayız06/12/2021

Makaleler

  • Şöhret: Afet mi, Nimet mi?
  • Kurumsallaşmanın ölçüsü
  • Şirketlerin duygusal yükleri
  • Teşekkür Kültürü
  • Öngörülebilirlik

BİZ KİMİZ?

MarmaraKoza, Mali Müşavirlik ve Danışmanlık kapsamında modern işletmecilik bilgisinin ve uygulamasının Türkiye de gelişmesine ve şirketlerin kurumsallaşma, iş ve mali sorunlarını çözümlemelerine katkıda bulunmak amacıyla 1988 yılında İstanbul da kurulmuştur.

HİZMETLERİMİZ

  • Muhasebe ve Mali İşler
  • Kurumsal Mali Müşavirlik ve Danışmanlık
  • Finansal Yönetim
  • Mali Denetim
  • Eğitim
  • Çözüm ve İş Ortaklı

SÖZLEŞMELER

  • KVKK Aydınlatma Metni
  • Gizlilik Sözleşmesi
  • Çerez Politikası

e-KATALOG

  • Türkçe
  • English

BİZE ULAŞIN

Cumhuriyet Mh. Necip Fazıl Cd.
Bereket Sk. No: 23 Sultangazi, İstanbul
Tel: 0212 475 89 00
Tel: 0212 475 89 01
Fax: 0212 475 89 03
E-mail: marmarakoza@marmarakoza.com

Copyright 2021. Tüm hakları saklıdır.

TOP
superbahis safirbet polobet maltcasino interbahis grandbetting dinamobet celtabet aresbet asyabahis betnano bets10 casinomaxi casinometropol galabet jojobet marsbahis mobilbahis mroyun perabet imajbet betmarino